27 Ocak 2011 Perşembe

Candaş Tolga Işık'ın Yayından Kaldırılan Yazısıyla İlgili..

Ekşi Sözlük'te şöyle bir başlık gördüm: "kürtler porno izleyip birbirine tecavüz ediyor" Bu nasıl başlık dedim, açtım okudum. Meğer Candaş Tolga Işık'ın Posta gazetesinde yayınlanan ve tepkiler nedeniyle yayından kaldırılan yazısıyla ilgiliymiş. Sözlükteki fevkalade zeki ve ırkçılıktan epey uzak(!) bir tamakıllının da olayı sözlüğe taşıyış şekli bu! 

Bahsi geçen yazı için burdan buyrun.

Bu bir haber başlığı olsa fenaymış cidden. Yalnız yazıyı okuyup "kürtler porno izleyip birbirine tecavüz ediyor" gibi bir başlık atmak; eleştiri için bile olsa nefret koktuğundan ve meseleye algıda sıçılık bulaştığından, kaldırılan köşe yazısından çok daha sinir bozucu. Cinsel istismarın had safhada olduğu bir bölgeden söz ediliyor, bunun nedeni konusunda da kendine göre bir teorisi var adamın. Saçma veya değil; üzerinde durulması gereken buyken, olayı alıp böyle bir başlıkla sözlükte sunmak daha irite edici. Yani biri osursa dağ yıkıldı sanacaksınız, biri üflese uçacaksınız, hasbelkader "anne" lafı geçse "anamızı s.kti" diyeceksiniz.

İçerikle ilgili de sıkıntım yok. Cinsel istismarın ne oranda yaşandığı kayıtlarda az görünüyor da, sanki hiçbiriniz bilmiyorsunuz olup bitenleri. Abi tecavüzü kürt de yapsa o tecavüzdür, ermeni de yapsa tecavüzdür, türk de yapsa öyledir. Yani bir bölgede bu çok sık yaşanıyorsa, üstelik ülke sınırları içinde bir yerden söz ediyoruz, bundan söz edilmesin mi ya? Neden her boka "bak bak hakarete bak" gibi bir algıyla yanaşıyorsunuz? Gerçekleri dile getirmek ne zamandan beri hakaret oldu? Hayır şu asıl anlatılan hikayeden söz etmeyenlere soruyorum bunu. Olayı ırkçılığa vurmadan önce bi' az düşün. Kamboçya'da ölüm oranı çok yüksek mesela, ama ben bunu ve ihtimal dahilindeki nedenleri dile getirmeyeyim, kırılmasınlar. Hiç ellemeyeyim, karışmayayım. Bananeyea.

Ben olsam gazeteci olarak bir tek yazımda anlatım bozukluğu yaptığım için özür dilerdim, yazının kalanında sorun yok derdim. Ha bi sn gerçi topukla başlayıp beyne kadar giden bir mermi yeme riski var ülkede. Ya da temizinden linç edilirsin. Hayatı seviyosam ben de özür dileyebilirdim aslında tabi.

Ama sakat ve hasta olan ne varsa (tecavüz edenlerden ve edecek olanlardan bahsediyorum) bununla ilgili de yazmazsam rahat edemezdim. Aman ellemeyelim, karışmayalım diyen diyene zaten, ee? Ne olursa olsun mu orda? O ne saçma düşünce lan. Bir gazeteci bunu dememeli. Yazmalı o. Sen de götünden anlayıp, abuk subuk yorumlayıp, dünden hazır olduğun kışkırtma eylemlerine devam etmelisin ama bu onun problemi ve çekincesi olmamalı. Nefret söylemi o yazıda yok da, sözlüğe gelip işeyenlerde bolca var. Farkında değiller, o ayrı.

(Bu arada sizin girdiğiniz kafalara çok uzak ama; şu anlatım bozukluğu kısmını açayım: "herkese açık o porno kanallar sayesinde ne mi oluyor?" demiş. Yav bi gazeteci şu tarz anlatım bozuklukları yapmasın allaşkına? Sayesinde yerine yüzünden desin orda mesela, dimi? )

25 Ocak 2011 Salı

İkinci El Çılgınlığı

Kastettiğim şu vintage manyaklığı değil, insanların dolaplarında neleri varsa (patik ve banyo keseleri dahil) Facebook'ta veya kişisel bloglarda satışa sunması. Aslında genel olarak çok cici bir olay. Yaygınlaşması da güzel. Çok kişisel şeyler satışa sunulmadığı sürece (kullanılmış don gibi) destekliyorum bu yeni akımı. Benden de iki koca bavul çıktı, bir yerlere gönderdim. Bazı şeyleri de ayırdım ne yalan söyleyeyim.

4 Ekim Hayvan Hakları Gününde, derneğe gelir sağlamak amacıyla da ikinci el giyim ve aksesuar satışı yapılmış Gemlik'te. BA-YIL-DIM! İnsanlar kuru kuruya para çıkarıp vermiyorlar çünkü yardım için, karşılığında ufacık da olsa bir şey vermek gerekiyor. Keşke öyle olmasa tabi.. Parası olan karşılık beklemeden çıkarıp iyi olduğuna emin olduğu bir şey için parasına kıyabilse.. Neyse, insanoğlu buna da böyle çözümler buluyor işte.

Şöyle biraz araştırdım ikinci el satış yapan insanları.. Kimisi öğrenci, kimisi ev hanımı, kimisi çalışan kadınlar.. Profil çok değişken. Onlar adına tek endişem, vergi ödemeden satış yapıp para kazanıyor olmaları. Çünkü bildiğim kadarıyla maliye bu işleri sıkı takibe almış, affetmiyormuş en ufak geliri bile. 20 TL'lik vergisiz satış yapan biri 20.000 lirasından oluyor neredeyse. Aman dikkat!

Takibe alınması gereken şeyler alınmaz, ülkeyi büyük parçalar halinde satanlara bir şey olmaz ama böyle nerde üç kuruş gelir elde edeyim diye uğraşan insanlar var, işte onlara patlar her şey.

Daha da gelmem!

Yarın Davos zirvesi var! Bu vesileyle uzun süredir küs olduğum Almanya'daki halamı, İstanbul'daki biricik Merve dostumu ve eski sevgililerimi arayacağım. "Daha da gelmem demiştim, gelmedim!" deyip suratlarına telefon kapatacağım. Ha belki elçi olarak bir arkadaşı yollarım, benim adıma konuşsun. Küstüm bi' kere çünkü, büyük de laf ettim. Hayatta gitmem.

İçkiyle arası olanlar olmayanlara anlatsın!

İçkiyle arası olanlar olmayanlara anlatsın. Desin ki "kardeşim ben sinirli ve dertli adamım, arada bi duble içmezsem hayatım zindan olur, başa çıkamam bu yeni düzenle."

Başka bir tanesi de: "Hafız, ne ararsın Tanrı ile aramd.." Tamam tamam, bunu demesin. Bunu ağzını açacak olan ilk kişi diyecek zaten, o kesin. Bizim adamımız daha değişik bir şeyler desin, misal; "Şimdi ben içiyorum ya bu zıkkımı arada, hah. Kimseye de zararım yok ya benim. Özgür iradem var, seçimlerim var ve bin yaşında bir yetişkinim ya hani? Hah işte orda dur, başka bi' şey diyesim yok."

Anlamaz ki? Devam etsinler: "Bak güzel kardeşim, alkol sınırındaki 24 yaşın hiçbir hukuki dayanağı yok. Hani paşa paşa keyfimiz böyle istiyor deyin bari, o da yok."

Hoca durur mu, o da yapıştırır cevabı: "Tencere bile doğurdu üstad, sen hala doğuramadın halifeliği, ha gayret."

Çok sıkılıyorum çok. İçkiyle de aram yok ha, derdim sıkıntım o değil. Hayırlısı..

Islak ıslıkları ıskalamak

Diyorum ki bir ıslık çalsam şöyle gökyüzüne doğru, şu havaları protesto etsem.. Mikail kulaklarımı çeker mi dersiniz? Ah o kulaklar çekilecek olsaydı eğer en yetkili mercii tarafından, çoktan çekilirdi. Hoş, çekildiğine inananlar da oldu 17 Ağustos depremiyle. "Tanrı bizi cezalandırdı" Oops. Tanrı dedim bağışlayın, Allah demek istiyorum. Aa bi' de "oops" demişim, Britanya'nın köpeği gibi.

Tek bir paragrafta can sıkan, saçmasapan 3-5 farklı şeyi karıştırabilmek de bir Türk genci için pek kolay bu ülkede. Malzeme çok, can sıkacak nesne çok, eh duygusal insanlarız bi de. Sinirli, duygusal ve duyarlı. Hem sinirli hem duyarlı olunca da zor oluyor hocam. Sanırım bunu çözmüş olacağız ki, duyarlı kısımları törpüleyip sinirli kısımlarla yola devam ediyoruz.

Ne diyordum? Islık. Beceremiyorum da bi' türlü. Bana kendisini protesto etme lüksünü bahşeden sevgili Tanrı'ma buradan teşekkür etmek istiyorum. O bile protestolarıma, isyan çığlıklarıma karışmazken; bana özgür irademin gözünü çıkarma fırsatı veriyorken, bir insan evladının çıkıp bu hakkı elimden alması ve beni yaptırımlarıyla boğması fıkra gibi desem değil, şaka desem hiç değil. Can sıkıcı olduğu kesin. Can boğucu.

Tanrı adını en çok Tanrıcılık oynayan insanlar alıyor ağzına. Herkes çok biliyor, çok tanıyor O'nun sevgisini sanki de; bir ahkam kesmeler, diğerlerine ceza vermeler, ders vermeler.. Yapma canım, yapma arkadaşım.

Hayır geldiniz donlarımıza kadar girdiniz, memurundan emekçisine, öğrencisinden ev hanımına kadar herkes neyini satacağını şaşırdı hayatta kalabilmek için; görüyorum sağda solda sürekli bir "ikinci el neyim varsa satıyorum" ilanlarını, kalkıyor bir de şu insanların ıslıklarına cezalar veriyor, peşlerine düşüyorsunuz. Valiler veliler işi gücü bırakıp, takılan 24 kameranın görüntülerinden suçlu(!)ları arıyorsunuz.

İkinci el demişken, ben de satıyorum neyim varsa. Dolabı boşaltıyorum. Fatura da kesiyorum ha, maliyecileri toplamayın başıma.

Fiyuvv fivv.. Biri bana ıslık çalmayı öğretebilir mi? 

Merhaba!

Geç kaldığını düşündüğüm bir blog bu. Ne zamandır aklımda.. Haberleri her izleyişimde, köşe yazarlarını her okuyuşumda, insanların çok konuda nasıl uyutulduğunu her fark edişimde, ah diyorum. Öyle yorucu ve içten bir ah ki, beni başka bir şey yapmaktan alıkoyuyor. Yerseniz. Ama yemeyin. Bilakis, bu blogda yenilmeyen yutulmayan şeyleri yazmak niyetindeyim. Yedirilmeye çalışılan her şeyin dokunduğunu ve çıkarma ihtiyacı hissettiğimizi -çok insan yazıyor ama- ben de yazayım isterim. Kendi habercilik anlayışımla oluşturacağım bu blogu. Osmanlı zamanında padişaha övgü dolu kasideler yazan şairlerin; aslında padişahı övmek niyetinde olmaktan ziyade, onlara olması gereken padişahı öğretmek/dikte etmek gayretinde olduklarını bilenlerdenim.

Peki nelerden oluşacak bu blog?

Kimi yazı gündemden, kimi fotoğraf makinemle gezip yakaladığım haberlerden oluşacak. Kimi yazı eleştiriden, kimi tebriklerden oluşacak. Kimi bir iç çekiş, kimi haykırış olacak. Kimisi gülücük, kimisi gözyaşı.. Ama şu gözyaşı vampirlerinden kendimi tenzih ederim. Çok rica da ederim.

Sanılanın aksine, iddiasız başlamak güzel. İddia ve hırs işin içine girdiği zaman, samimiyet ve kalp kendini oyunun dışında tutuyor. Bu blog iddiasız, samimi bir blog olacak. Tam bir peri bacısı ağzından dökülecek. Gerçi prenses desen değil, bacı desen değil. Peri? I-ıhh. İnsan sadece. Bu devirde nasıl muhteşem bir sıfat bu farkında mısınız?

-Kimsin?
- İnsan. Sen?
- Bazen ben de.


Hoş geldim, hoş geldiniz. Bu blogdan boş dönmeyeceğiz.