20 Haziran 2011 Pazartesi

Uyan..

Kaybedecek hiçbir şeyin olmadığına uyan. Sana ait olduğunu sandığın çapaklarını temizle ve derin bir nefes al. Yeni aydınlığına merhaba de, çünkü bir daha kendini "bir şey" zannetmeyeceksin orada.

En çok senin zannettiğin şey olan bedenin bile nihayetinde sahibine, toprağa dönecek. Senden bir şey aldıklarını zannedenler korksun asıl. Asıl onlar tir tir titresin karanlıkların en derinine düşerken. Bırak seni korkutmaya kalkanlar, her şeye sahip olduğu sanrısında olanlar korksun. Sen hiçsin. Uyan ve tadını çıkar. Uyan ve sevin. Merhaba de bu yeni aydınlığa, çünkü sen hiçlikten geliyor, hiçliğe gidiyorsun. Hafifliğinin tadını çıkar. Sakın korkma. Uyan! Merhaba, biz de seni bekliyorduk gözleri sevgiyle dolan. Uyan! Gözlerini dolduran hisler senin. Senden bunu kimse alamayacak asla. Seni Tanrı'ya yaklaştıran sevgilerin senin. Onu da keza.. Ruhunu alamayacaklar. Ama uyan.. N'olur artık uyan!

15 Haziran 2011 Çarşamba

15 Haziran 2011 Ay Tutulması

2011 yılının ilk Ay tutulması dün yaşandı. Türkiye saati ile 20.24’te Ay’ın Dünya’nın yarı gölge konisi içine girmesiyle başlayan tutulma 02.00’de sona erdi.

Tam tutulma 22.22 ile 00.02 arasında, 1 saat 40 dakika sürdü.  Yüz yılın en net tutulması olduğu söyleniyor. "Yüzyılın" deyince insan heyecanlanıyor halbuki bu yüzyıla gireli sadece 10 yıl oldu. En son Temmuz 2000'de bu kadar uzun süren bir tutulma yaşanmıştı. Ay, karanlık bölgede ilerledikçe, rengi gümüşten turuncuya, sonra da kırmızıya döndü. Malatya'da tam bu sırada elektriklerin kesilmesi ve  her yerin karanlığa bürünmesi kısa süreli paniğe neden olmuş. Fantastiş! (-Bruno stayla.)

P.B.

Lady Gaga ve Et Elbise

Beni çok korkutan bir kadın bu. Bu çok konuşulan elbisesinden sonra emin oldum. Öyle bir dünya istiyorum ki herkes default aykırı, marjinal, tuhaf ve biricik (unique) kabul edilsin. Böylece kimse bu kadıncağız gibi 5 yaş ve altının kabuslarına girecek şekilde davranmasın. Bakma ben 5'imi geçeli çok oldu ama ruhum genç, tırsıyorum hala. Yemin ediyorum çocuğum olsa şu kadını görmesini istemem. Bu ne manyaklık ya? Muhafazakar biri de değilimdir ama aykırı olacağım derken maymun da olmasınlar rica ederim. Hele o at kafasına kondurulmuş kelebek(t)? Lady Gaga! Kabul ettik tamam aykırısın marjinalsin gözünü seveyim vazgeç artık, evine dön. Seni çok özledik. Hadi canım.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Marcela: Güzelliğin Savunması

Cervantes'in ünlü romanı Don Kişot'ta, kendisine aşık olan çobanın intihar etmesi üzerine suçlanan köylü güzelinin güzellik savunması:

''Ey Ambrosio! Söyledigin şeylerden hiçbiri için gelmedim. Kendimi savunmaya geldim; çektikleri acılar ve Grisostomo'nun ölümü yüzünden beni suçlayan herkesin, ne kadar mantıksız davrandığını anlatmaya geldim. Burada olan herkese yalvarıyorum, dikkatle dinleyin beni; zaten aklı başında kimseleri doğru bir şeye inandırmak için ne fazla zaman gerekecek, ne de fazla söz.

Söylediğinize göre, tanrı beni güzel yaratmış, öyle yaratmış ki; güzelliğimden etkileniyor, elinizde olmadan beni seviyorsunuz. Bana gösterdiğiniz sevgiye karşılık olarak da diyorsunuz ki, hatta istiyorsunuz ki, ben de sizi sevmek zorunda olayım. Tanrı'nın bana verdiği anlayış gücüyle, güzel olan her şeyin sevilebileceğini biliyorum; ama güzel olduğu için sevilenin, kendisini seveni, sevildigi için sevmek zorunda olmasını anlayamıyorum.. Üstelik güzeli seven çirkin de olabilir, çirkin olan da sevilmemeye layık olduğuna göre, 'guzel oldugun için seni seviyorum, çirkin olduğum halde senin de beni sevmen lazım.' demesi, çok saçma olur. Ama güzellikler eşit olsa bile, sırf bu yüzden isteklerin de eşit olması gerekmez; her güzellik aşık etmez; bazılarına bakmaktan hoşlanılır ama istek uyandırmazlar; her güzellik aşık etse, istek uyandırsa, kalpler karmakarışık olur, yolunu şaşırır, nerede duracaklarını bilemezlerdi: çünkü sayısız güzel insan oldugundan, istekler de sayısız olurdu. Oysa derler ki, gerçek aşk bölünmez, kendiliğinden olur, zorla olmaz. Madem öyle, ki ben böyle olduğunu düşünüyorum, niye benim, sırf sevdiginizi söylüyorsunuz diye, zorla sevmemi istiyorsunuz?

Söyleyin, tanrı beni güzel degil de çirkin yaratmış olsaydı, beni sevmiyorsunuz diye size sitem etmeye hakkım olur muydu? Üstelik şunu da düşünmeniz gerekir ki, sahip olduğum güzelliği ben seçmedim; onu bana olduğu gibi tanrı bahşetti, ben istemedim, ben seçmedim. Tıpkı yılan, onunla öldürse bile, tabiat vermiş olduğu için, sahip olduğu zehir yüzünden suçlanamayacağı gibi, ben de güzel olduğum için azarlanmayı hak etmiyorum. Şeref ve meziyetler, ruhun süsüdürler, onlar olmazsa, beden güzel olsa bile, güzel görünmemesi gerekir. Dürüstlük, bedeni ve ruhu en çok süsleyen, güzelleştiren meziyetlerden biriyse, güzel oldugu için sevilen kişi, sırf kendi zevki uğruna bu meziyetini kaybettirmeye uğraşan kişinin isteğine boyun eğerek, niçin bu meziyetini kaybetsin?

Ben hür doğdum ve hür yaşayabilmek için, kırların ıssızlığını seçtim. Görünüşümle aşık ettiklerimi, sözlerimle yanılgıdan kurtardım. İsteği besleyen eğer umutsa, ben ne Grisostoma'ya, ne başkasına umut verdigime göre, onlardan herhangi birini, benim salimliğim degil, kendi ısrarı öldürdü denebilir..

Ben ona umut vermiş olsam, riyakarlık etmiş olurdum; memnun etmiş olsam, iyi niyetime ve kararlarıma aykırı davranmış olurdum. O, uyarıldıgı halde ısrar etti, kendisinden nefret edilmediği halde umutsuzluğa kapıldı.şimdi onun ıstırabının suçunu bana yüklemek doğru olur mu?

Aldatılmış olan yakınsın; verilen umutların, vaatlerin boş çıktığını gören, umutsuzluğa kapılsın; kışkırttığım biri varsa, söylesin; kabul ettigim biri varsa övünsün; ama söz vermediğim, aldatmadığım, kışkırtmadığım, kabul etmediğim kimseye karşı zalimlikle, katillikle suçlamayın beni. Tanrı bugüne dek benim alın yazımda sevmemi istemedi; seçerek sevmemi düşünmek ise söz konusu değil. Bundan böyle şunu bilin ki; biri benim için ölecek olursa, kıskançlıktan ya da bahtsızlıktan ölmüş olmayacak; çünkü kimseyi sevmeyen, kimseyi kıskandıramaz; yanılgıdan kurtarmak aşağılamak değildir.

Benim, bildiğiniz gibi kendi servetim var. Başkalarının servetinde gözüm yok; hürriyete düşkün bir mizacım var, baskıdan hoşlanmıyorum; ne kimseyi seviyorum, ne de kimseden nefret ediyorum. Şunu aldatıp, bunu kışkırtmıyorum; şununla alay edip bununla eğlenmiyorum. Benim istediklerim bu dağlarla sınırlı.. Bu sınırı sadece, gökyüzünün güzelliğini seyretmek için aşıyorlar, ki bu da, ruhun ilk barınağına doğru adım atmasıdır..''

7 Haziran 2011 Salı

Bipolar Bozukluk Üzerine..

Bundan muzdarip insanların hastalık tanısı konduktan sonraki ilk hislerinin suçluluk ve değersizlik olması muhtemel. (eğer depresif dönemlerinde iseler) Manik dönemlerinde bu teşhis koyulmuş ise; sinirlenebilirler. Kendilerine bir şekilde bozukluk yaftası konulmuş olması onları ciddi oranda tetikleyip sinirlendirebilir. Ayarı ve dengesi ellerinde olmayan aşırı bir özgüvenle buna karşı çıkabilirler.

Suçluluk ve değersizlik hissi yersizdir. Zaman zaman epileptiklerin kullandığı bazı ilaçları kullanmalarının nedeni beyinlerinde paroksismal(iletisel) bir bozukluğa sahip olmalarıdır. Burdan da anlaşılacağı gibi; bu ne çevresinde onu sevenlerin, ne de kendisinin suçudur. Belki hayatı boyunca yaşadığı ve tedavi edilemeyen veya yanlış tedavi edilen major depresyonların toplamıdır ama asla tek bir suçlu durum veya kişi yoktur. O nedenle buna sinirlenmek ve kendine yakıştıramamak da yersizdir. Şu "ben manik depresifim" diye ortalarda gezen ve dikkat çekmeye çalışan gençleri tenzih ediyorum elbette. Onlar bu tip tanılara bu bahsettiğim tepkileri vermeyeceklerdir. ki zaten büyük ihtimalle manik depresif değillerdir.

Hassas insanların bu rahatsızlığa meyili daha fazla olabilir. Bu tamamen benim teorim, kendimden başka dayanağım yok. Bunu da şurdan çıkarıyorum; empati yeteneği fazla gelişmiş ve insansever bir insanı 10 senelik durmak bilmeyen zorlukların ve iniş-çıkışların içine bıraktığınız zaman, geçirdiği ve kendi kendine atlattığı(ya da atlattığını sandığı) depresyonların da sayısı arttıkça, zaman içinde hem beyindeki kimya değişecek/bozulacak; hem de duyguları zaten normal ölçüde yaşayamadan büyümüş bir birey olarak bu bozuk kimyadan haddinden fazla etkilenecektir. Gittikçe kirlenen bir su düşünün. bu insanların zihinleri su gibidir ama sağdan soldan topladıkları çamurları ve tortuları da sürüklerler. zaman zaman tortular bir yerde durur ve bekler. Su berrak akarken onlardan hızlı ve temiz akanı, onlardan enerjiği yoktur. Ne zaman ki birikmiş tortular bariyerleri yıkıp suyu yeniden bulandırırlar, işte bu sefer de düşüncelerin ani bulanmasıyla kalbe eski bütün tortular çöreklenir. İşin kötü tarafı -özellikle yanlış tedaviler sonucu büyümüş bir bipolar bozukluk- bu tortular gittikçe artar çünkü birikimli yol alırlar. çoğala çoğala.

Benim anladığım, okuduğum ve gözlemlediğim; bu insanlar canavar değillerdir. yalnızca ellerinde olmayan -bu konuda ciddiyim, ellerinde değildir bu akışlar- nedeniyle sonradan kendilerinin de üzüldüğü davranışlar sergileyebilirler. ve emin olun sizi üzdüklerinden çok daha fazla üzülürler. fevri davranışları vardır. Ve yine fevri pişmanlıkları.. Kendine dönüşler, suçlamalar, tortularla mücadele, değersizlik hissi.. Hoop başa dönerler.

Bipolar bozukluktan muzdarip insanlara ilk tavsiyem farkındalık ve kabulleniş. Nefret ediyorum farkındalık lafından artık (bitakım şahsi nedenlerle) ama burada gerçekten elzem. büyük faydası olduğuna inanıyorum. Çünkü bipolarlar fazla fazla düşünen insanlardır. Bu düşüncelerinin içinde kendileri de nasibini alır. Özeleştirinin gözünü çıkarırlar ve bu depresif dönemde müthiş bir değersizlik hissine dönüşeceği için, burada biraz fren gerekir. Bilsinler ki bu kesinlikle ve kesinlikle onların suçu değil. Onların suçu ancak durumlarını reddetmek olur. Her şey daha da çetrefilli ve zor hale gelir.

Yakınlarında onları yürekten seven insanlar varsa, hatta tek bir insan, bu onlara yeter de artar bile. iradeyi etkileyebilecek güçte bir rahatsızlık olduğundan, ani manevraları yakınların da kavrayabilmesi şart. bu elbette yakınlarına da bir sorumluluk yüklüyor ama zannedildiği ve bahsedildiği kadar zor değil bu anlattıklarımı başarmak ve sağlıklı güzel bir hayat sürebilmek. Çoğu yorumu okudum, "asla düzelmeyen bir hastalıktır" deniyor. Bense görüyorum ve artırıyorum. O müthiş hızlı ve güzel akarsuyu mümkün mertebe berrak tutabilirseniz eğer, çok güzel şeyler üretir, yaratırsınız. Çok güzel sever, sevilirsiniz. Duygularınız default olarak x10 büyüklükte olduğundan, bunun güzel yanlarını yaşamanız da mümkün. Ve harika.

En güzel ilacı anlayış. Hem hastanın kendine karşı anlayışı, hem de onu sevenin/sevenlerin. Bi yandan da düşünüyorum, bipolar tanısı konmamış ama türlü türlü çekilmezliği olan insanları. Mesela adam çok şerefsiz ama ruhsal açıdan sağlıklı. Yani topluma göre sağlıklı tabi, bana göre değil. Ya da biri var diyelim ki; sürekli dedikodu yapıyor, fitne fesat koyuyor, işte nebileyim öbürüne çelme takıyor falan.. ama sağlıklı? Yani öyle diyorlar. İşte böyle düşününce de şu anlayış dediğim şey külfetten ziyade güzel bi şeye dönüşüyor. Süreci ve neticesi güzel. burdan bipolarlar şerefsiz değildir genellemesine varmıyorum elbette ama, demek istediğim hastalık adı konmayan ama hastalık olan milyonlarca şey var toplumda. Hal böyleyken; bu insanlara önyargıyla yaklaşmak ve acımasızca eleştirmek haksızlık gibi görünüyor bana.

Bipolar bozukluk sahibi yakınlarına da ufak bi trick: sanırım bu rahatsızlıktan muzdarip sözlük yazarlarının iniş ve çıkışlarını entry trafiğinden/içeriğinden anlamak mümkün. Birisi Ekşi Sözlük'te demiş hatta manik dönemde uçurulmuştur hepsi, sözlükte kalmamışlardır diye. Baya güldüm. Ama ben aramızda olduklarını biliyorum.